Kıssalardan hissemize düşenler;
Diyar diyar gezen bir derviş, uzun bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır. Haliyle yorulur, istirahat etmek ister. Karşısına çıkanlardan yardım dilenir. Yemek verecek, yatacak yer verecek birini arar.
Köylüler, biz de garibiz ama Şakir ağa diye biri var ondan medet dilen derler. Çiftliğinin yerini tarif ederler.
Derviş çiftliğe doğru yollanır. Köyülülerin anlattıklarından anladığı kadarıyla Şakir'in bulunduğu bölgedeki en zengin kişilerden biri olduğunu, bir diğer zengin ise Haddad isminde biri olduğunu öğrenir. Derviş varır Şakir ağanın çiftliğine. Derviş, çok iyi ağırlanır. Karnını bir güzel doyurur. Bir güzel uyku çeker. Şakir ağa da, ailesi de gönlü geniş, cömert insanlardır. Çok misafirperverdirler. Derviş, artık yola çıkma vakti geldi der. Şakir ağaya hürmetlerini belirtir. Köy halkı garip, böyle bir zenginlik, bolluk içinde olduğun için şükrünü eksik etme der. Şakir ağada mütevazi, ”bak dünyaya bir günü bir diğer günü ile aynı mı, hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen gözle görülen asıl gerçeğin kendisi olmayabilir. Bu da geçer” der.
Derviş yoluna gider. Şakir ağa ile konuşmaları üzerinde uzunca bir müddet düşünür. Bir kaç sene sonra, Derviş'in yolu aynı köyden geçer. Şakir ağayı anar. Hali hazırda köydeyken ziyaret etmeyi arzular. Yolla giderken köylülerle konuşur. Şakir ağadan, hürmetinden bahseder. Köylüler, Şakir ağanın ağalığı kalmadı, iyice fakirleşti. Hatta şimdi Haddad'ın yanında iki üç kuruşa çalışıyor derler. Bunları duyan Derviş üzülür. Hemen Haddad'ın çiftliğine yollanır. Şakir'i bulur. Üzerinde yıpranmış kıyafetler, yüzünde çizgiler vardır. Yaşlanmıştır. Bir kaç yıl önceki sel, bütün sığırlarını yutmuş, evi ağır hasar görmüş, yıkılmıştır. Sahip olduğu topraklar işlenemez duruma gelmiş, elinde avucunda hiç bir şeyi kalmamıştır. O da çaresiz Haddad'ın yanına çalışmaya başlar. Şakir ve ailesi bir kaç yıldır Haddad'a hizmet etmektedir. Şakir, mütavazi evinde Dervişi ağırlamak ister. Az da olsa yiyeceğinden ikram eder. Derviş, bu duruma düştüğü için üzüldüğünü belirtir. Şakir'de ”sıkma canını, bu da geçer” der.
Yıllar geçmiş, derviş, dervişliğini yapıp diyar diyar gezmeye devam etmiştir. Yolu yine aynı köye çıkmıştır. Köylülerle konuşur. Şaşar kalır. Yıllar sonra neler olup bitmiştir öğrenir. Haddad vefat etmiştir. Haddad'ın bir varisi olmadığı için varını yokunu en sadık hizmetkarı, en eski dostu olan Şakir'e bırakmıştır. Şakir, tekrar olmuştur Şakir ağa. Haddad'ın evinde ikamet eder. Geniz arazileri olmuştur. Binlerce sığırı vardır. Eskisinden de zengin olmuştur. Şakir ağa eski dostunu görünce sevinir. En güzel şekilde ağarlar. Derviş ne kadar çok sevindiğini söyleyince, Şakir ağa yine aynı cevabı verir. ”Bu da geçer”.
Bir zaman sonra Derviş, eski dostu Şakir ağayı sorar. Köylüler dervişe bir tepeyi işaret eder. Tepede bir kabristan, kabristanın içerisinde Şakir'in mezarı vardır. Şakir ağa vefat etmiştir. Derviş mezar taşını görür, gülümser, hiç şaşırmaz. Mezar taşında şu yazılır. Bu da geçer.
Derviş mezar taşında yazılı olanı düşünür. Şakir ağa artık vefat etmiştir. Daha fazla ne olabilir ki? Ertesi sene, Şakir'in mezarını ziyaret etmek ister ancak mezarı yerinde bulamaz. Bu sefer daha büyük bir sel felaketi yaşanmıştır. Tepeyi bile silip süpürmüştür. Şakir ağadan geriye hiç bir şey kalmamıştır.
Devir II. Mahmut devridir. Osmanlı Devleti'nin en sıkıntılı zamanlarında padişahlık yapmıştır. Balkanların dağılmaya yüz tuttuğunu görmüş, Navarin baskını ile donanması yok edilmiş, kendisinin Mısır'a atadığı Kavalılı Mehmet Ali Paşa'nın, Mısır'dan Kütahya'ya kadar isyancılarla birlikte gelmiş, kendisine karşı ayaklanmıştır.
II. Mahmut kendisi için bir yüzük ister. Öyle bir yüzük olmalıydı ki, sıkıntılı zamanlarda umudunu yitirmesin, feraha kavuştuğunda ise kendisini rahatlığa aldanıp kaptırmasın. Böyle bir yüzük nasıl yapılabilir ki? Hiç kimse II. Mahmut‘u tatmin edecek yüzüğü yapamaz. II. Mahmut devletin alimlerinden bu konuda yardım ister. Yolları bizim derviş ile kesişir. Derviş meseleyi öğrenir. Bunun üzerinde II. Mahmut‘un kuyumcusuna yüzüğün tarifini verir. Yüzük II. Mahmut‘a sunulur. Sultan Mahmut başta pek bir şey anlamaz. Son derece sade bir yüzüktür. İşlemesiz, taşsız bir yüzük. Yanlızca üzerinde bir şeyler yazmaktadır. Sultanın gözü yazıya takılır. Biraz düşünür ve gülümser. Sultanın aradığı yüzük işte tam da bu yüzüktür. Yüzün üzerinde ne mi yazmaktadır? “Bu da Geçer Ya Hû”