1755 Yılında günümüzde Ukrayna sınırları içerisinde kalan Hotin de Hacı Hasan adında bir yeniçeri’nin oğlu olarak dünyaya gelen Alemdar Mustafa Paşa babasının bulunduğu bölüğün sancağını taşıdığı için ”Alemdar” lakabı ile anılırdı.
Başkentten uzak bölgelerde ve özellikle Balkanlarda, “ayan” adı verilen gayri resmi yörel güç odakları devlet idaresine ortak olarak ortaya çıkmıştı. Babıâli, sınırlar içinde asayişi sağlamak ve ortaya çıkan zorbaları ve eşkıyayı temizlemek için iktidarına ortak olan ayanlardan âsi olmayan ve hâlâ sadakatini sürdürenler ile temas kurup bunları polis gücü gibi kullanmaktan başka çare bulamadı.1797’de Pazvantoğlu Osman’ın hayli kalabalık ordusunu sadece 200 kadar adamıyla püskürtüp Rusçuk’u kurtarması, bir anda bölgede adının duyulmasını ve hükümette bile şöhret kazanmasını sağladı. Rusçuk ve Tırnova daki başarılarından dolayı Hezargrad ayanlığına atandı. Rusçuk Ayanının suikast sonucu öldürülmesinden dolay Rusçukta asayişi sağladı ve merkez tarafından Rusçuk Ayanı olarak atandı.
Rusçuk ve Tuna sahillerinde Rus ilerleyişine engel olmak için tedbirler almaya çalıştı. Bölge tarımının gelişmesine çalışıp bu nedenle bölgede yeni su kanalları açtırdı. Çiftçiden alınan haraç gibi vergileri kaldırdı. Bu icraatı ile çift bozup bölgeden ayrılan köylüleri tekrar geri gelmeye teşvik etti.
Ayan olarak isyandan vazgeçtikten sonra Vidin muhafızlığına atanan Pazvantoğlu Osman Paşa ölünce ayanı olduğu bölgelerde faydalı, adil ve itaatkar idaresi ile Osmanlı yüksek idarecilerini gözüne girdiği için vezirlik rütbesi ile Vidin muhafızlığı ile Silistre Eyaleti valiliğine getirildi.
1806’da başlayan 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı’nda önemli yararlıklar gösterdi. Rus Mareşali Mikelson’u bozguna uğratarak ordu içindeki şöhretini arttırdı ve Ruslar’a karşı direncin yeni umudu oldu.
1808 yılında İstanbul da III. Selim’in, Nizam-ı Cedid adıyla yeni bir asker ocağı kurması başta olmak üzere, giriştiği yenilik hareketlerinin yeniçeriler arasında ve çıkarları zarar gören çevrelerde uyandırdığı tepki, 1807’de Kabakçı Mustafa İsyanı’nın çıkmasına ve III. Selim’in tahttan indirilip yerine IV. Mustafa’nın geçirilmesine yol açtı. Nizam-ı Cedid uygulamasında birinci derecede rol oynamış (sonradan Rusçuk Yâranı diye anılacak olan) devlet adamlarının bir bölümü Rusçuk’taki Alemdar Mustafa Paşa’nın yanına sığındılar ve onu İstanbul üzerine yürümeye razı ettiler.
İstanbul yolunda iken Alemdar Mustafa Paşa gönderdiği bir birlik ile Kabakçı Mustafa’yı bertaraf etmişti. 19 Temmuz 1808’de İstanbul’a ulaşmıştı. Fakat, Sultan IV. Mustafa ona bütün Trakya ve Balkanlarda serdarlık ve devlet murahhasslığı vermiş; fakat kendisine Sadrazam olarak atamamıştı. 28 Temmuz’da Alemdar önce Babiali ve sonra Sarayı bastığı zaman, tek Osmanoğlu kalmak hedefiyle IV. Mustafa’nın emirleriyle, III. Selim’in öldürülmüş ve Şehzade Mahmud’un ise zor bela kurtarılmış olduğunu gördü. IV. Mustafa’yı tahttan indirerek yerine II. Mahmud’u padişah yaptı, Rusçuk yâranının önerisi üzerine padişah tarafından sadrazamlığa getirildi.
Eylül 1808’de Anadolu ve Rumeli’deki büyük âyanla merkezî devlet temsilcileri Alemdar Mustafa Paşa’nın çağrısıyla İstanbul’da Çağlayan Köşkü’nde bir araya geldi. Bu toplantıda Alemdar Mustafa Pasa ayanlara, Yeniceri ocagina birlesik hareket çağrısında bulundu ve merkezi yönetimin ayanların yerel nüfuzunu meşru kabul edeceği sözünü verdi. Görüşmelerde ayanlar padişahın her buyruğuna uyacaklarına ve istenince onun yardımına koşacaklarına söz verdiler. 29 Eylül,1808’de Sened-i İttifak adı verilen bir belge hazırlanıp imzalandı ve bu belge padişahça da onaylandı. Sened-i İttifak’a göre âyan, merkezî devletin eşit statülü bir ortağı haline geldi. Karşılığında da merkezin askeri yenilik hareketlerine âyanın desteği sağlandı. Buna dayanarak Sekban-ı Cedid ordusunun kurulmasına girişildi.
Alemdar Mustafa Paşa’nın yeniçerileri sindirmek için önlemler alması, aslında yeniçerilere özgü olmakla birlikte halkın elinde bir gelir kaynağı haline gelmiş olan esamelerin (aylık cüzdanları) alınıp satılmasını yasaklaması, ayrıca Rumeli’den getirttiği birliklerin yağmaya girişmesi, paşanın çevresindeki Rusçuk yâranının iktidarını kötüye kullanması yeniçerilerle halk arasında hoşnutsuzluğa yol açmıştı. Tahttan indirilen IV. Mustafa’nın çevresi de bu hoşnutsuzluğu körüklüyor, öte yandan Alemdar’ın Sened-i İttifak’la iktidarı zayıflamış olan II. Mahmud üzerindeki nüfuzundan hoşlanmıyordu. Rumeli’den gelen birliklerin dağılması Alemdar’ın askeri bakımdan güçsüzleşmesine yol açtı. İstanbul’da duvarlara Alemdar aleyhine yaftalar asıldı. Yeniçeri Ocağı’nda Alemdar’ı devirmeye yönelik gizli bir örgütlenme başladı. Yakınları, Rumeli’ye gidip kuvvet toplayarak yeniden İstanbul’a gelmesini önerdilerse de, kendine güvenen Alemdar bunu kabul etmedi.
15 – 16 Kasım 1808 gecesi yeniçeriler önce yangın var diye gürültü çıkardılar. Sonra da Alemdar’ın kalmakta olduğu Bâbıâli’yi bastılar, sekbanların karşı koyması üzerine de ateşe verdiler. Saraydan yardım gelmeyince umudunu yitiren Alemdar barut mahzenini ateşleyerek içeri girmeye çalışan yüzlerce yeniçeriyle birlikte öldü. Yeniçeriler yangından sonra onun ölüsünü bularak günlerce İstanbul’da dolaştırdılar; sonra parçalayıp Yedikule dışındaki kör bir kuyuya attılar. Alemdar’ın kemikleri Yeniçeri Ocağı’nın ilgasından sonra oradan çıkartılarak Yedikule surları civarına gömülmüş, II. Meşrutiyet’in ilânından sonra da Zeyneb Sultan Camii hazîresine nakledilmiştir. (Zeyneb Sultan Camii Alemdar Caddesi üzerinde Gülhane Parkının karşısında yer almaktadır. Camiyi yaptıran Zeynep Asime Sultan, Lale devri padişahı olan 3. Ahmet’in(1703-1730) dünyaya gelen 31 çocuğundan birisidir.)
Yeniçeriler saraya da saldırdılar, ama saray bostancıları tarafından püskürtüldüler. II. Mahmud IV. Mustafa’yı öldürttü.
Yeniçeriler halkın da desteğiyle sarayın suyunu kestiler. II. Mahmud’a bağlı sekban birliklerine Saray’dan çıkış emri vererek bir şehir savaşı başlattı. Yeniçeriler ile çıkan çatışmalarda yüzlerce ayaklanmacı öldürüldü. II. Mahmud’a bağlı olan donanma, Haliç’ten Beyazıt’taki Ağakapısı’nı topa tuttu. İstanbul’un önemli merkezleri olan Saray’a yakın Cebeciler Kışlası, Ayasofya, Sultanahmet, Divanyolu semtleri yangınlarla kül olmuştu. Sokaklar asker ve sivil ölüyle dolmuştu.
Sonunda ulemanın aracılığıyla Sarayla yeniçeriler arasında uzlaşma sağlandı, padişah Sekban-ı Cedid’in kaldırılmasını kabul etti. Ama İstanbul’un evleri, dükkânları yağmalanmış ve kışlalar yakılmış ve birçok sivilin can ve ırzlarına tecavüz edilmişti. Anlaşmadan sonra birçok Sekban-ı Cedid askeri ve âyandan bir bölümü yeniçerilerce öldürüldü. Sonunda öldürülen yeniçeri sayısının 5000 ve sekban sayısının ise 300-400 kadar olduğu tahmin edilmektedir.
Tarihte Alemdar Vakası ya da Olayı adıyla geçen bu ayaklanmadan sonra yenilik hareketleri bir süre durdu. II. Mahmud ancak yıllar sonra otoritesini kurup, yenilik hareketlerini daha etkin bir biçimde başlatıbildi. Alemdar’ın öldürülmesi âyanların siyasal gücünün kırılması sürecinde önemli bir aşama oluşturdu.
Öldüğünde kırk üç yaşında bulunan Alemdar cesur ve hamiyetli, okuma yazması olamayan bir cahil olmakla beraber gayet zeki ve kavrayışlı, iyi sevkedilebildiğinde iş görüp devlete faydalı olabilecek bir şahsiyetti. Bununla birlikte, birkaç ay içinde yaşadığı İstanbul havası karakteri üzerinde şaşırtıcı bir değişiklik yapmış ve kendisini büyük bir gaflete düşürmüştü. Maalesef sonu da hüsran olmuştur.